İstanbul Moda Günleri '09 kapsamında gerçekleşen Bahar Korçan defilesinde çılgın kafa silüetleri, şirin baskılar ve mücevher tasarımları dikkat çekti...
Friday, 28 August 2009
İstanbul Moda Günleri'nde herkes iş başındaydı...


Diğer bir moda blogçusu arkadaşımız da moda günlerinin keyfini defile aralarında orta alanda çimlerde çıkarıyor. Etkinlik boyunca neler giydiğini "modasevdasi"nda görebilirsiniz...
İstanbul Moda Günleri notları.... Mehtap Elaidi
Konsepti yol olan defilede mankenlerin başlarında ve topuklarında şeritler kullanılmıştı. Farklı renklerdeki şeritler yoldaki şeritleri ifade ediyordu. Omuz askısı olarak tasarlanan şeritlerde çoğunlukla siyah, beyaz, kırmızı zıtlığını yansıtan modeller dikkat çekiyordu.
Yeni sezon bölümlerinde Aşk-ı Memnu dizisinde de belki koleksiyondan birkaç parçaya rastlamak mümkün olabilir... Zira koleksiyonun net ve keskin çizgileri Nebahat Çehre'nin canlandırdığı dizi karakterinin stiline gayet uygun görünüyordu...

Genellikle tam oturan ve oturan silüetlerin kullanıldığı koleksiyondan bir parçayı yukarıda görebilirsiniz...
Yeni sezon bölümlerinde Aşk-ı Memnu dizisinde de belki koleksiyondan birkaç parçaya rastlamak mümkün olabilir... Zira koleksiyonun net ve keskin çizgileri Nebahat Çehre'nin canlandırdığı dizi karakterinin stiline gayet uygun görünüyordu...

Genellikle tam oturan ve oturan silüetlerin kullanıldığı koleksiyondan bir parçayı yukarıda görebilirsiniz...
Thursday, 20 August 2009
Vogue Türkiye editörü Seda Domaniç olmuş...
Bir önceki postumda Vogue Türkiye editörünün kim olduğunu bilen var mı diye sormuştum... Vogue TR künyesi o gün açıklanmış:
Yayın yönetmeni: Seda Domaniç
Moda direktörü: Mary Fellowes
Sanat yönetmenleri: Andrew ve Iain Foxall
Burada yaklaşım beklediğimizden farklı oldu tabi... Ne tahmin edilen isimler, ne de tahmin edilen yapı var...
Türk kaşığıyla İngiliz maması yeriz bir süre... Ama şimdiye kadar takip ettiğimiz diğer moda dergileri umarım promosyon vermekten daha yaratıcı çıkış planları yaparlar ki Mart 2010 geldiğinde kepenkleri kapanmasın...
Yayın yönetmeni: Seda Domaniç
Moda direktörü: Mary Fellowes
Sanat yönetmenleri: Andrew ve Iain Foxall
Burada yaklaşım beklediğimizden farklı oldu tabi... Ne tahmin edilen isimler, ne de tahmin edilen yapı var...
Türk kaşığıyla İngiliz maması yeriz bir süre... Ama şimdiye kadar takip ettiğimiz diğer moda dergileri umarım promosyon vermekten daha yaratıcı çıkış planları yaparlar ki Mart 2010 geldiğinde kepenkleri kapanmasın...
Tuesday, 18 August 2009
The September Issue is on the road!
Tüm yaz boyunca moda dergileri, moda aşkımıza incecik fasikülcüklerle zorla oruç tutturdu... Ama "time is over"... İşte Ağustos'un da sonuna geldik... Ve Eylül bunca zamanlık açlığımızı mükellef bir içerikle yatıştıracağa benziyor.

Şeytan Marka Giyer (Dewil Wears Prada) filminde asistanlara kök söktüren gıcık bir patron olarak karşımıza çıkan Wintour'u-en azından benim aklımda öyle kalmış-, bu sefer kendisi performansıyla izleyeceğiz...
Kısa boyu ve küt kesilmiş saçlarıyla her ne kadar bana daha yumuşak bir kadını anımsatsa da, dergi kapağının fontlarına "bu ne, bunu körlere mi okutacaksınız" gibi uyuz mu uyuz yorumlar yaparak hakikaten ekibinin canına okuyormuş... Ama birçoklarının ağzının suyunu akıtarak yirmi küsür yıldır sürdürdüğü kraliçeliğin de sert bir maskeye ihtiyacı olabilir tabi...

Şöyle ki; moda dergileri birazcık daha kalınlaşacak... Reklamları bile ağzımızın suyu aka aka okuduğumuz için -en azından ben öyleyim- bu gelişme yüreklerimize su serpecek...
Ve asıl bomba; şeytana bile pabuç olarak Prada giydiren güzide Vogue editörü Anna Wintour ve saz arkadaşlarının Eylül sayısını nasıl hazırladıklarına dair bir belgesel çekildi... Ve o da çok yakında vizyona girecek...
Ve asıl bomba; şeytana bile pabuç olarak Prada giydiren güzide Vogue editörü Anna Wintour ve saz arkadaşlarının Eylül sayısını nasıl hazırladıklarına dair bir belgesel çekildi... Ve o da çok yakında vizyona girecek...

Şeytan Marka Giyer (Dewil Wears Prada) filminde asistanlara kök söktüren gıcık bir patron olarak karşımıza çıkan Wintour'u-en azından benim aklımda öyle kalmış-, bu sefer kendisi performansıyla izleyeceğiz...
Kısa boyu ve küt kesilmiş saçlarıyla her ne kadar bana daha yumuşak bir kadını anımsatsa da, dergi kapağının fontlarına "bu ne, bunu körlere mi okutacaksınız" gibi uyuz mu uyuz yorumlar yaparak hakikaten ekibinin canına okuyormuş... Ama birçoklarının ağzının suyunu akıtarak yirmi küsür yıldır sürdürdüğü kraliçeliğin de sert bir maskeye ihtiyacı olabilir tabi...

Her neyse, bu kadar reklamının yapılacağı ve sanal alemde bile meraklı bir güruh edinen Vogue Eylül sayısı görebileceğimiz en kalın moda dergilerinden biri olacak... Tanıtım filminde şöyle bir laf geçiyor; if fashion is religion, this is bible (eğer moda dinse, bu da kutsal kitabı!)...
Friday, 7 August 2009
Coco before Chanel... Merakla bekleniyor!

Daha önce kendisinin hayat hikayesini araştırmış, hatta bir yerde yayınlatma fırsatı bulmuştum. O araştırmalardan aklımda kalanlarla şunları söyleyebilirim: Gabriel (yani Chanel) annesini veremden kaybedip babası iki kardeşi ile kendisini terkettiğinde yetimhanemsi bir yerde kalmıştır ve orada Chanel'e "Coco" demişlerdir.
O yıllarda rahibeler için birşeyler diken Coco, daha sonra şapkalar tasarlamış... Ve hikayenin devamını benim de merakla beklediğim "Coco before Chanel"de izleyeceğiz...
Wednesday, 5 August 2009
Ta tata taaaa... Dongggg... Başlıyoooorrr....
Moda sanattır diye bir genelleme yapamasak bile, moda ve sanatın birçok noktada örtüştüğü bir gerçek.
Fotoğraf, resim, çizim, tasarım vesaire gibi modayı besleyen birçok unsur bu iki konseptin birbirine yakınlaşmasını hatta bütünleşmesini sağlar...
Moda derken aslında "fast food"un mideler dolduğunda tüketmeye devam etmeyi sağlayan, tek yıkamada yamulup kalan "fast fashion" konseptini kastetmek istemiyorum...
Ama o tip şeylerin de her sabah evden çıkmadan önce "ne giysem" konulu sinir krizlerine ufak çaplı ilaç olduğu da yadsınamaz...
Her neyse, "modayla ilgileniyorum" diyen kişinin baştan aşağı süzüldüğü ve ikoncan kılıklı bir görüntüsü yoksa aşağılayıcı bakışlara maruz kaldığı ortamlara son zamanlarda sık sık rastlıyorum...
Ve, modanın tasarım ve hakikaten sanatsallıkla ilgisi olan tarafıyla ilgilenen biri olarak, geçirdiğim derin "ne yapsam??" krizlerinden sonra işte burdayım... Belki de ikoncan olmadan da modayla nasıl ilgilenebildiğimi kendime göstermek için!
Portal yapmak için çok debelendim... Yapmak istediğim şeyleri sadece blog yazarak yapabilmek mümkün görünmüyordu... Hala da görünmüyor... İnternetin derya deniz ortamında bir damla olmak, yapmak istenenlerle kıyaslandığında hiçbir şekilde yeterli görünmüyor...
Ama iç konuşmalarımın artık kafamdan taştığı noktada, sırf şu içimdeki ne yapacağını bilmez küçük cadıyı susturmak için yazmaya karar verdim...
Kimsenin okumaması seçeneğini içime sindirerek ve google searchlerine takılmayacak kadar köşede kalabilecek olma durumunun hiçbirşey yapmadan durmaktan daha az ezik olduğu gerçeğini kabul ederek başlıyorum...
Yes. Modanın (not fast fashion) sanatla buluşabildiği ve benim bunu yakalayabildiğim her ne varsa buraya yazmayı planlıyorum...
En azından az önce bahsi geçen minik cadı susana kadar...
Fotoğraf, resim, çizim, tasarım vesaire gibi modayı besleyen birçok unsur bu iki konseptin birbirine yakınlaşmasını hatta bütünleşmesini sağlar...
Moda derken aslında "fast food"un mideler dolduğunda tüketmeye devam etmeyi sağlayan, tek yıkamada yamulup kalan "fast fashion" konseptini kastetmek istemiyorum...
Ama o tip şeylerin de her sabah evden çıkmadan önce "ne giysem" konulu sinir krizlerine ufak çaplı ilaç olduğu da yadsınamaz...
Her neyse, "modayla ilgileniyorum" diyen kişinin baştan aşağı süzüldüğü ve ikoncan kılıklı bir görüntüsü yoksa aşağılayıcı bakışlara maruz kaldığı ortamlara son zamanlarda sık sık rastlıyorum...
Ve, modanın tasarım ve hakikaten sanatsallıkla ilgisi olan tarafıyla ilgilenen biri olarak, geçirdiğim derin "ne yapsam??" krizlerinden sonra işte burdayım... Belki de ikoncan olmadan da modayla nasıl ilgilenebildiğimi kendime göstermek için!
Portal yapmak için çok debelendim... Yapmak istediğim şeyleri sadece blog yazarak yapabilmek mümkün görünmüyordu... Hala da görünmüyor... İnternetin derya deniz ortamında bir damla olmak, yapmak istenenlerle kıyaslandığında hiçbir şekilde yeterli görünmüyor...
Ama iç konuşmalarımın artık kafamdan taştığı noktada, sırf şu içimdeki ne yapacağını bilmez küçük cadıyı susturmak için yazmaya karar verdim...
Kimsenin okumaması seçeneğini içime sindirerek ve google searchlerine takılmayacak kadar köşede kalabilecek olma durumunun hiçbirşey yapmadan durmaktan daha az ezik olduğu gerçeğini kabul ederek başlıyorum...
Yes. Modanın (not fast fashion) sanatla buluşabildiği ve benim bunu yakalayabildiğim her ne varsa buraya yazmayı planlıyorum...
En azından az önce bahsi geçen minik cadı susana kadar...
Subscribe to:
Posts (Atom)
Popular Posts
-
Galata Moda'yı yağmur dolayısıyla yüksek tavanlı dükkanlarında ağırlayan Serdar-ı Ekrem Sokak, öğleden sonra yağmura rağmen çok kalabalı...
-
Aylardır beklediğim The Great Gatsby sonunda vizyonda! Gecikmeli olarak vizyonda olması beklentilerimi artırmıştı tabi ki ama şunu da itir...
-
Yeni yıla girmek neden heyecanlandırır insanı... Yaşanacak koskoca bir yıl! İçinde henüz gelmemiş iki bahar, açacak çiçekler, hem de ...
-
"Stil" kelimesi en çok "İtalyan"la bir arada kullanıldığında dikkatimi çekiyor. Evet benim muhteşem ikilim; İtalyan Stil...
-
Dün Cemal Süreya'nın ölüm yıldönümüydü... Yıllar önce Radyo Boğaziçi'nin online dergisinde yayınlanan yazımı Cemal Süreya anısına b...
-
Ofisteki kahve molalarını internetten alışveriş yaparak geçiren biiiiir sürü arkadaşım var. Malum online alışveriş cennetlerine gümbür gümb...