Wednesday, 15 January 2014

Thursday, 21 November 2013

Sanatı modaya kat, ya da modayı sanata kat! Just DO IT!

Just do it! mottosunu hiç bu kadar estetik ve hiç bu kadar sanata dahil görmemiştik... Rönesans ressamları kendi eserlerini bu halde görse eminim ki kriz geçirirlerdi ama dijital çağda ve dijital sanat saçmalığının gündeme geldiği bu dönemde var olmaya devam ettikleri için ve estetikleriyle mest ettikleriyle bir kere daha kendileriyle gurur duyabilirler.

Dijital sanat saçmalığı derken, Contemporary Sanat Fuarındaki estetik yoksunu işlerden bahsediyorum. Evet o da bir tarz kabul, ama bana kesinlikle hitap etmiyor. Güzellikler dururken, o kiçliğin bir alemi yok... Neyse...


 
Gelelim Nike viraline... Yani bu kadar muhteşem bir iş viral olmasın da ne olsun. Yine bir İtalyan işi... 

Sunday, 1 September 2013

Saçı ruhundan, ruhu saçından beslenen kadınlar

Saç deyip geçmemeli... Saç bir kadının ruhunun uzantısı bence.

Öyle "kökü sende", "çok uzamış kezbana dönmüşsün" filan bunlar saçı ruhundan beslenen ya da ruhu saçından beslenenlere söylenecek laflar değil.


Şimdi hazır yazın sonlarına gelmişiz, güneşin, deniz tuzunun kavurduğu saçlar; hem tatlı bir açılma, hem de çalımsı bir yıpranmayı aynı bünyede toplamışken, kuaförler eli makaslı katiller gibi görünüyor. Hairmafia'ya kadar gidemeyince, eski kuaföre uğrasam dedim geçen gün, gittim de, adam yok. Bekle dediler ama kuaför gelene kadar kendimi dışarı zor attım. E mahalle baskısıyla saç kestirmek olmazmış, anladık.

Şimdi yine saçlarımın ruhumun tam olarak neresine bağlandığını bulmaya çalışıyorum. Acaba acısıyla tatlısıyla geçen günlere şahitlik eden saçları sıkı bir dost gibi bağlamak mı istiyorum, sanki kesilirlerse her şeyi unutuverecekmişim gibi. Yoksa uzun ve telefon teli gibi kalın saçları görünce ağzının suyu akan kuaförlere duyduğum güvensizlik mi bu? Emin olamıyorum.

Bir de zırt pırt şekil değiştirebilenler var, en empati kuramadığım kitle. Tıpkı motosikletlerini cayır cayır bağırtarak Şişli'nin dar sokaklarındaki bütün evleri rahatsız etmekten ne anladıklarını anlamadığım tipler gibi. Bir ruh durumu belli ki.


Neyse. Eğer siz de 1,5 metre saçlarla dolaşıyor ve kestirmek istemiyorsanız şimdilik, saçlar nemliyken gül yağı ile ovalayın uçlarını. Bir gün boyunca gül bahçesinde gezer gibi hissedeceksiniz. Tabi yağın %100 gül yağı olması şartıyla.  Bir de kırık mırık kalmayacak. Kuaför randevusunu biraz daha ötelemek için...

Friday, 24 May 2013

Hangi Gatsby, hangi Daisy?

Aylardır beklediğim The Great Gatsby sonunda vizyonda! Gecikmeli olarak vizyonda olması beklentilerimi artırmıştı tabi ki ama şunu da itiraf etmeliyim ki yaşadığım görsel ziyafetten -birkaç soru işaretim de olsa- memnunum.
 
Fitzgerald, 20'li yılların Amerikan rüyasını anlatırken nasıl bir Gatsby vardı hayalinde bilemiyorum ama yönetmenlerin karşımıza çıkardıkları Gatsby'ler ve Daisy'ler özetle şu şekilde.
 

 
Benim favori Gatsby'm kesinlikle Leonardo Di Caprio. Bayıl-ma-dığım mavi gözlere bu kadar anlamlı bakışları, bu kadar gerçek ve etkileyici şekilde yerleştiriveren Caprio'yu, kesinlikle Robert Redford'a tercih ediyorum.
 

Wednesday, 27 March 2013

Corpse Bride'ın enerjik nedimeleri!

Mike Lewis'in fotoğrafladığı biraz gotik, biraz romantik bu çekim görüldüğü üzere çok hareketli. Corpse Bride'ın nedimeleri olsa ancak böyle giyinirdi dedirten bu kıyafetlerin hepsi benim olsaydı, ne güzzel olurdu. File çorap hariç :)    
 

Benim hem kıyafetleri, hem de stylingi beğendim bu çekimin devamını da illaki görmelisiniz...

Wednesday, 16 January 2013

Ocak geldiyse yakında bahar gelir...

Yeni yıla girmek neden heyecanlandırır insanı... Yaşanacak koskoca bir yıl! İçinde henüz gelmemiş iki bahar, açacak çiçekler, hem de rengarenk, koklanacak mis gibi çiçekler, parfümler, alınacak tiril tiril elbiseler, gidilecek tatiller...

E daha ne olsun...

Related Posts with Thumbnails

Popular Posts