Thursday 22 December 2011

Advertorial: Bence de "Ayakkabı aşktır..."


Online mağazalara bir yenisi daha eklenmiş! Artık ayakkabı dünyasındaki onlarca ayakkabı modelini oturduğumuz yerden alabileceğiz... Üstelik sitede kargo ve değişim hizmetleri üzretsiz veriliyor. Ayakkabı severler görmeden geçmesin: http://www.ayakkabidunyasi.com.tr/

Wednesday 12 October 2011

Kate Moss in Green!

Kate Moss'un üzerindeki Zuhair Murad tasarımı yeşil deri ceket ne güzzzel! Kesimi, rengi...
Ceketi beğenip bulamayanlar Chanel 531 Peridot'la idare edecek...

Versace 4 H&M...


H&M'de bu sene Versace boy gösterecek. Donatella'nın iddialı tasarımları H&M'de kaç dakika içinde bitecek bilmiyorum ama bence en azında aşağıdaki fotoğradta soldaki deri ceket ve illaki bir takı kapmak iyi olur...

Psssst... A la cat!




Sunday 25 September 2011

60, 80, 100! Modada yüz!

100 yıldır modada neler geldi, neler geçti... Bu kış, 40'lar, 60'lar, 70'ler bir aradalar... İşte ilham postası... Üstelik danslarıyla beraber...

Tuesday 6 September 2011

I love cats!

Stella McCartney elbisenin daha iyi kullanıldığı bir editöryal şu ana kadar görmedim. en iyisi bu.  Birkaç trendi bir arada vermişler;  puantiyeler, deri aksesuarlar ve dantel. Ayrıca hem bu kadar kadınsı hem de bu kadar güçlü oluşu beni benden aldı! Üstelik kedili, owww. Bayılırım kedilere. Uff. Yani bu fotoğraf için ne desem az. Ba-yıl-dım!

Monday 5 September 2011

Ve eylül'e ilham gerek... Sonbahar Kış İlkbahar Yaz ve Sonbahar...

Kim Ki-duk! En sevdiğim filmlerden birinin yönetmeni... Sevdiğim filmi, İlkbahar Yaz Sonbahar Kış ve İlkbahar... Sakin ama dolu bir film... Ölmeden önce izlenmesi gereken ilk 100 film arasonda kesinlikle yer alır. En azından benim için... Sonbahar öyle kapıları kırarcasına gelmedi, gelmesin de zaten ama Eylül deyince zihnimdeki ağaçların yaprakları sararıveriyor işte... Her ne kadar yazı sevsem de seviniyorum sonbaharın gelişine... Harala gürele peşinde olsam da sakinliği sevdiğim gibi belki... Neyse.

Sonbahar yeni kolesiyonlarıyla modanın bana göre yeniden doğduğu mevsim... Başka hiçbir mevsimin koleksiyonları bu kadar heyecanlı değil bana göre... Giyinme mevsimi başlıyor sonbahar gelince... hiçbir kıyafet güneşin izini tenimize kazımıyor... Aslında "yeni sezon" konulu birşey yazacak olsam kesinlikle kürkleri es geçmezdim ama neyse...

Bu sonbahar illakiler listesine ben dökümlü bir parça ve illaki yukarıda bahsettiğim filmi alıyorum. Önerilere açığım ;)



Monday 15 August 2011

Yeni bebeğim... Lady in red...

Hayat sahip oldukça değerini yitiren şeylerle dolu... Neye sahip olsak sanki anlamını kaybediyor... O yüzden tükettikçe tüketiyoruz... Alırken ayılıp bayıldığımız elbiseler çabucak gözümüzden düşüveriyor, aklımız alınacak başka şeylere kayıyor hemen. Hayatımızdaki yeri sabitlenen ve kaybetmekten korkmadığımız ne varsa, anlamsızlaşıyor işte... Belki bu yüzden istediğimiz hemen hemen her şeyin sahibi olabildiğimiz dönemde deneyimler daha önemli... Sonuçtan çok süreç! Belki bu yüzden alışveriş yapmak güzel... Para hala cepteyken bütün dükkanlar bizim...
Ben birkaç yıl önce deliler gibi alışveriş yaparken farkettim ki, aslında açım. Ve o açlığı geçirecek şeyler kesinlikle elbiseler değil. -Ayakkabıları bambaşka bir yere koyuyorum o ayrı...- Deli gibi alırken bir baktım ki, evde aldıklarımı koyacak yer kalmamış... Tam o dönemde tekrar resim yapmaya başladım işte... Ve aslında ihtiyacımın tüketmek değil üretmek olduğunu anladım...

Neyse, bu kadar laf kalabalığından sonra son yaptığım son karalamayı paylaşayım... Resimler de elbiseler gibi eskiyor... Baktıkça ama. O yüzden çok bakamadan diğer karalamama geçeyim ben...



Monday 1 August 2011

90'lardan bir fotoğrafçı keşfi...

Doksanlardan dediysem, yanlış anlaşılmasın. Can Büyükkalkan 90 küsür doğumlu... Ve yıllardır fotoğraf çekiyormuş. Mailbox'uma düşen onlarca basın bülteni arasından sıyrılıveren Can'ın işlerini sizinle de paylaşmak istedim. Tasarımcı arkadaşları için çektiği fotoğrafları siz de görün. Bence bu çocuk gelecek vaadediyor, ya sizce?





Bu arada, "ben de keşfedilmeyi bekleyen bir yeteneğim!" diyenler ya da arkadaşının keşfedilmesi gerektiğini düşünenler bana mail atabilir. Onların/sizin de estetik ve ucu sanat ve modaya dokunan işlerinin keşfedilmesi hoş olmaz mı, ne dersiniz?

Saturday 30 July 2011

Hairmafia: Ahmet'le karşılaşma aka. "ben kimim!"

Bence büyüdüğünüzde saçınızın nasıl olacağına karar verirken çocuklukta başınıza gelenler çok etkili... Sapsarı uzun saçlı bir kız kardeşiniz varsa örneğin, ve annenizin sadece bir kafayla ilgilenecek vakti varsa kahverengi saçlarınız kısa olmak zorundadır. I am sorry! Benim de o kalın kahve saçlarımın başına gelen buydu... Yıllarca kısacık saçlarla dolaştım... Elif'in saçları ikimize de yetti...


Sonra bir ara, orta okuldayken, uzun saçların illaki bağlı olmak zorunda olduğu yıllarda, okul müdürünün saçlarla uğraşmasına anlam veremeyerek - e nihayetinde saçtı bu, bir okul müdürü için hayat memat meselesi olmamalıydı- saçlarımı uzatıp salıverirdim, her defasında koridorun bir ucunda müdür yardımcılarıyla karşılaşacağımı bile bile... Sonra başka şeylerimi değiştiremeyeceğimi kavradığım zamanlarda, gücüm hep o belime kadar uzanan saçlarıma yetti.. Annemin karşısına elimde makasla dikilip, kaç defa "annnneeee... şunları ya sen kes ya ben keseceğim" dediğimi bilirim... Teenager işte... Ama annem hiç bir seferinde geri çevirmedi beni, kesti. Bu sefer de belki saçlar önemliydi, ama önemli değildi işte... Hayatta eşzamanlılıkla karşılaşmak sadece budist eğilimli kitaplarda mı mümkündü acaba... O zaman da bunu sorgulamaya başladım! 

Yıllar geçti ama benim uzamaktan bıkmayan saçlarım başıma iş açmaya hep devam etti, ya da ben onunla uğraşmaya devam ettim... Full mühendis ve hayatı siyah ve beyaz olarak algılamasıyla ünlü zeka küpü insanlarla dolu bir iş ortamında saçlarımın dağınık veya toplu, uzun veya kısa olmasının bir önemi yoktu. Aylar boyunca - dile kolay 47 ay!- sabahın karanlığında uyanıp servise yetişmek için koşmaya çalışırken mesela... Sanki saçlarım hayatın karmaşasının bir parçasıydı, şekli ve şemali de buna dahil. 

Sonra her şey gibi o günler de bitti ve Semi-Celebrity bir manager ve üstelik ilk kadın! müdürümle çalışmaya başladım. Sektör: moda... Hem de hani o tüm dünyanın ayılıp bayıldığı markalar içinde iş yapılan, e haliyle snob ve burnu havada bir iş ortamı ve zeka küpü olmanın beş para etmediği bambaşka bir yerde buldum kendimi... Aynalar eskisinden daha fazla anlam kazandı... Pembe incili kaftanı dolaptan indirme zamanıydı artık ama bünyem... Birden bire 180 derece değişen değerler ve şekil şemalle overdoze olmuş bünyem! 

Her neyse... Saçlarım yine değişmeliydi... Ve kendimi Hairmafia Ahmet'le burun buruna buldum... Hani normalde kuaförler kısa mı uzun mu, nasıl olsun, kakül olsun mu gibi sorular sorar ama kafalarına göre keserler ya, Ahmet onlardan değil! Karşımda tarzına rock mı desem, gotik mi yoksa avangart mı, bir türlü karar veremediğim dövmeli, enteresan bir adam ve bana saçımın şeklini nasıl istediğimi değil, kim olduğumu soruyor. Kim! Kimsin sen diyor, bir günün nasıl geçer, neler yaparsın... Senin kim olduğunu bilmeden nasıl bir saç istediğini bilmemin hiçbir önemi yok diyor... Ve sanırım hayatım boyunca saçlarım ilk kez kim olduğumla paralel bir önem kazanıyor... Ahmet'in saçlarıma neler yaptığını da bu yüzden kendime saklıyorum. Kendiyle yüzleşmeye hazır olan herkesin Ahmet'le bir kez karşılaşması lazım. Ama hazırlıklı gitmeyin. Bilinçaltının bir saç telindeki korku dolu bekleyişi veya içinizdeki delinin üstüne giydirdiğiniz gömleği yırtarak saçlarınızda yeniden hayat bulmasına şahit olun...


Not: Bu bir reklam değildir, zaten Ahmet'in yazdıklarımdan haberi de yok, şimdilik... 
Pi. 

Thursday 14 July 2011

Renklerden yapılmış rüyalar... Sara Blake

Tatil tatil diye tuttururken sonunda küçük de olsa bir tatilcik yapabildim... Şimdi sıra resim aşkımla ilgilenmeye geldi... Dünyada para kazanmak diye birşey olmasa kendimi resim yapmaya adardım... Şimdi kırk yılda bir elime aldığım boyalar ve hayatıma dahil ettiğim ressamlar var, kimileri bundan haberli, kimileri habersiz...
Tesadüfen bulduğun illüstrasyonları paylaşmak istedim, Sara Blake çizmiş... Beğendiniz mi?


Friday 24 June 2011

İlham postası... Ruhunuzu yeterince besliyor musunuz?

Kimi görsem diyette... bir "zamanında yediklerinden kurtulma çabası"dır gidiyor ki, evlere şenlik... Ben de aynı diyeti gardırobumda başlattım birkaç ay önce... Ve çantalarca kıyafeti üstünde etiketiyle oraya bıraya dağıttım. Şimdi kısmen! boş dolabı doldurmaya kıyamıyorum...

Eskiden gözüm aç, dolabım toktu; şimdiyse gözüm tok dolabım aç! Ama artık gardırop beslemeye paydos! Zaman ruhu besleme zamanı... Bugünkü ruh gıdası huzurlarınızda! 
Bu arada benim çok sevdiğim bir arkadaşımın yukarıdaki fotoğrafın aynısından olması stilistin moodboarda o fotoğrafı eklemiş olabileceği... Mümkün olabilir mi acaba?

Monday 6 June 2011

Tatili gelenlere...

Benim tatilim bir yıl önce geldi, ama bir yıldır gitmek bilmedi... Hani meslek olarak turistliği seçsem ancak kendime gelirim, öyle hissediyorum... Şöyle evi yazlık modda kullansam, eşyaların yarısını atsam, kıyafetlerin hepsini atsam! Sonra tatile çıksam, ama şöyle uzuuun uzun... Öncesinde püfür püfür elbiselerden bir valiz hazırlasam... ama indirimden almasam hiçbir şey! Hepsi sakin ve sessiz mağazalardan... -sam...-sem... Bu fotoğraf da üstüne tuz olsa, biber olsa! ETS bana uygun bir tur bulsa beni tatile gönderse...
Elbisenin uçuşuna bakar mısınız? Nasıl da davetkar. Lanvin kendisi. görsel de Saks Fifth Avenue için çekilmiş.

Thursday 26 May 2011

Android günlüğü... Louboutin benim olsun!

Iphone olmadan bitmekte olan 3. ay... Aman 3GS bile değildi diyerek avutuyorum kendimi ama seviyorum hala onu.. Platonik hislerim var kendisine karşı! Ancak takıntı olsun istemiyorum... Bakış açım net yani.. Hem severim, hem de bağımlısı olmam... Her neyse... O olmazsa başkası oldu, bir android edindim kendime... En angrysinden birdleri uçurup saldırıyorum domuzcuklara... Bir de bol bol foto çekiyorum ben de... E tabi iconjane'in eline kimse bu konuda su dökemez ama ben de bugünkü ganimetlerimi paylaşayım dedim... Nasıl ama ne güzel logo değil mi...



Wednesday 25 May 2011

Hani bakınca insanı bambaşka yerlere götüren fotoğraflar vardır ya...

Birkaç sene önce şunu farketmiştim, güneşi bulutlar kapatmış olsa da, bir bir şekilde onu göremeyip karanlıkta kalmış olsak da aslında güneş hep var! "Bunu herkes bilir" demeyin... Bulutları görünce modu değişen, grilikten bunalan insan güneşi öldü sandığından mu bunalır? Hayır...

Neyse... Bu fotoğraflar da tam tersi etkiyi yaptırıyor... Görünce insan güneşe yaklaştığını hissediyor. İnsanın içi aydınlanıyor, yaşadığını hissediyor! Topuz yapılmış bir saçla akşamki havuzbaşı kokteylini beklemek, ya da bir kır düğünü sonrası kendini çimlere atmak, üstündeki elbisenin kasıklığından kendini kurtarıp...

Bende uyanan hissiyat budur? Ya sizdeki?


Vogue İngiltere, Haziran 2011
Model: Dree Hemingway
Fotoğraf: Tom Craig
Styling: Bay Garnett

Tuesday 10 May 2011

Siyahın Gücü...

Uzuun zaman oldu yazmayalı... Kimileri farkındaa, kimileri değil... O kadar bambaşka o kadar acayip şeyler oldu ki... İşin özünü şöyle özetleyebilirim; yıllardır beklediğim şey oldu ve hobim işim olduu... Yıllardır ne maceralarla nelerin peşinde koştum, tam 30 doğum günümde bir telefon ve pastamı kesmeden, mumlarımı üfleyip dileğimi tekrar dilemeden pat diye oluverdi işte... Neyse... Aradaki maceraları yavaş yavaş anlatırım ama şunu anladım. Hani çok hayatına moda karışmış insanlar sade ve siyah şeyler giyer ya... Onları anladım.

Trendin, sezonun vesairenin gelip geçiciliğine inat sapasağlam ve sarsılmaz gücüyle siyah! hep orda... Gardırobumuzun taa baş köşesinde işte.




Fotoğraflar: Jacques Dequeker
Model: Emanuela de Paula

Monday 21 February 2011

Reklam: Bahar demek "bikini giymek için hazırlıklar başlasın" demek...

Bir kalça, göbek şekillendirme sezonu daha açılmış durumda... Motive olmak için yeni cicilere ihtiyacı olanlara en acilinden bir reebok...

Hem de facebookta Reebok takipçisi olanları atraksiyonlu sürprizler de bekliyormuş. Benden söylemesi :)
Reebok EasyTone from Reebok Easytone on Vimeo.

EasyTone nedir?


Denge topundan ilham alınarak ayakkabı tabanına yerleştirilen hava kesecikleri, her adımda nötr dengesizlik yaratarak bacak kaslarını sıradan spor ayakkabılara göre daha fazla çalıştırır. Şekillenmeye başlamanız için günlük rutininizde yapmanız gereken tek değişiklik, EasyTone ayakkabılarınızı giymek. Spora istediği kadar vakit ayıramayan veya spora ayırdığı süreyi daha etkin kullanmak isteyen kadın ve erkekler için mükemmel çözüm sunan Reebok EasyTone ayakkabılar, farklı renk ve modelleriyle tüm Reebok satış noktalarında.

Yeni haftanın ilham perisi emrinize amade...

2011 başından beri değişen gündemim yüzünden kısa cümleler kuruyorum. Çok net. Çok kısa. Hani derler ya insan anlatacağı çok şey olunca susarmış diye. Aynen öyle. Bu suskunluktan Moda sanattır da payını aldı. Neyse ki her şey geçici... Şimdilik kısa cümlelerim ve bol ilhamlı editoryallerle başbaşayız...

Vogue Paris... Ve ilham ilham ilham...







Related Posts with Thumbnails

Popular Posts