Saturday 28 January 2012

RIP Beauty Queen



Kerime Nadir Ece... Kainat güzelimiz... Her güzellikten geriye birkaç soluk fotoğraf kalıyor.

Monday 9 January 2012

Cemal Süreya'ya şapka dolusu sevgiler...

Dün Cemal Süreya'nın ölüm yıldönümüydü... Yıllar önce Radyo Boğaziçi'nin online dergisinde yayınlanan yazımı Cemal Süreya anısına burada da yer vermek istedim...


Şapka dolusu çiçekle gelen şair Cemal Süreya, keşke çıkıp gelseydi şimdi... 
Şu sisli havaların en güzel yanı bu olsa gerek, pencereden bakınca hiçbir şey göremiyorum ama Cemal Süreya'nın şapka dolusu çiçekle geldiğini hayal edebiliyorum.

1931 yılında Erzincan'da Cemalettin Seber olarak bir yük vagonunda açar gözlerini dünyaya ve o yıl dünyaya gelen diğer bebekler gibi onun da doğum günü belli değil. Dört kardeşin en büyüğü...

Annesini 7 yaşında kaybeden şair onun ölümü için "küçük kalbimdeki kuş ölmüştü" der ve hayatı boyunca sevdiği her kadında annesini arar, sevdiği her kadın öbür yarısıyla annesi olur. Bu arayış "Beni öp sonra doğur beni" de doruğa ulaşır.
"kan görüyorum, taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
uykusuzluğun sütlü inciri
kovanlara sızmıyor
annem küçükken öldü
beni öp sonra doğur beni..."

Lise yıllarında edebiyata olan ilgisi derinleşir, Ahmet Muhip Dranas'ın "Kar" şiirinden o kadar etkilenir ki günlerce okur, ezberlesinler diye başkalarının defterine yazar...
"Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgar gibi ta, eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!"

Bir de Özdemir Asaf'ın "bağırdım, kan gibi aktı sesim" dizesi...

Mülkiye'deki ilk yıllarında hissettiği yalnızlık ve yabancılık onu yazmaya iter, hayali mektuplar yazar kendine, örneğin Ankara'da hangi kızı çok beğenmişse caddeden geçerken, ondan gelir mektup ya da Diyarbakır'da tanımadığı bir Türkçe öğretmenine yazar...
Mülkiye'nin üçüncü yılında "Kazgan" adlı dergide yayın kurulu başkanı olur, Charles Suarez ya da Yürüyen Adam gibi imzalar atar yazdığı yazılara.
Garip şiirinin tıkanıp kaldığı hatta çıkmaza girdiği dönemde Cemal Süreya'nın Gül'ü açar, Hilmi Yavuz'un deyişiyle Cemal Süreya "bir oksijen gibi Türk şiirinin imdadına yetişir".

"Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin..."
Sonra Üvercinka... Cemal Süreya Üvercinka'ya aşık, o sıralar karısı ilk çocuğuna hamile...
"Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
.............
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek pasajında akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil..."

Haziran 1957, babası bir trafik kazasında hayatını kaybeder...

"Sen ki gözlerinle görmüştün 57'de
Babanın parçalanmış beynini
Kağıt bir paketle koydular mezara
İstesen belki elleyebilirdin de
Ama ağlamak haramdı sana..."

1966 yazında Tomris Uyar ve Ülkü Tamer'le birlikte Papirüs dergisini çıkarırlar. Aradan yıllar geçer, artık canından çok sevdiği bir oğlu, geride bıraktığı üç evliliği vardır.

1976'da düz yazılarını topladığı bir kitap çıkarır, Şapkam Dolu Çiçekle... Bu kitap hakkında pek eleştiri yapılmaz, sebebini şiiri çok iyi bilen usta bir denemeci üzerine yazmanın güçlüğüne bağlarlar.

1977'de Bayan En Nihayet'le tanışır ve evlenir. Günlüklerinde en çok yer tutan kadın Birsen Sağnak...

1984'e gelene kadar çıkardığı kitapların toplu basımını yapar, adı Sevda Sözleri. O dönemde İkinci Yeni Dönemi'nden Edip Cansever, Turgut Uyar gibi birçok arkadaşını kaybeder.

"Lacivert bir çıngıraktır ölüm
Patlar sarnıçların eski suyunda
Kapaklanmış bir at resmi çizer

Havaleli çocukların kulaklarına..."

Ona göre ölümün suyla, suyun da çocuklukla bir ilgisi vardır.

Son 10 yıl Cemal Süreya için bir bilgelik dönemidir artık. Yazdığı, söylediği herşey şir için yaptığı tanımlarla doludur.

"Şiir hayatın alev halidir
Şiir hayatın köpüğüdür."

"İki şey: aşk ve şiir
mutsuzlukla beslenir biri
biri ona dönüşür"

Ve Ocak 1990...

"Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca aldığın şu hayat
Fena değildir
Üstü kalsın..."

Pınar.
İyi ki yazmışım bu yazıyı... Bir sürü blogda kendi yazımla karşılaşıyorum, buraya almasam olmazdı.

Sunday 8 January 2012

Röyksopping...

Röyksopp iyidir... Bence bir beden nasıl her günün bir kısmında karanlığa ihtiyaç duyuyorsa, ruh da aynı şekilde biraz karanlık ister. Her gün olmasa da, en azından arada bir karanlıkla beslenmek gerekir... Karanlık bir tablo, karanlık bir müzik, karanlık bir giysi... Artık her neyse.
Mesela, evden çıkmak için hazırlanırken eliniz siyah giysilere takılıyorsa, evden çıkmadan önce pembe kazağınızı çıkarıp yeniden siyahı giymeden içiniz rahat etmiyorsa, bilin ki karanlığınız gelmiş... Ve Röyksopp'un bu şarkısı ve hatta klibi tam da size göre... Bir milyon kere dinledikten sonra karar verdim şarkıyı buraya koymaya... Hep birlikte Röyksoppalım diye... Norveçli karanlıklar kraliçesine selam olsun!


Related Posts with Thumbnails

Popular Posts